WWW.SHTR.BEDAVAFORUM.BİZ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

WWW.SHTR.BEDAVAFORUM.BİZ

Sessizliğin Bozulduğu Yer
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Başarının Düşmanları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
teslascan

teslascan


Mesaj Sayısı : 244
Kayıt tarihi : 17/02/09

Başarının Düşmanları Empty
MesajKonu: Başarının Düşmanları   Başarının Düşmanları Icon_minitimeÇarş. Şub. 18 2009, 23:01

Başarının Düşmanları

Kendini zafer duygusuna kaptırmak: Bu duygu
başarının, zaferin kazanıldığı en parlak günlerde ortaya çıkar.
Yönetici tam rahatladığı dönemde, zaferinin keyfini çıkaracağı günlerde
bazı ayrıntıları gözden kaçırabilir. Başarı sarhoşluğu döneminde ihmal
edilen aksaklıklar zamanla büyüyüp şirketin pazar payını düşürür.

Kişiselleştirme: Şirkette art arda büyük,
önemli başarılar kazanan yönetici bir süre sonra tüm kazanımların
kendine ait olduğuna inanır. Herkesin özendiği kişi artık eskisi gibi
sisteme, bilimsel çalışmalara önem vermez. Sonunda başarısızlık kapıyı
çalmaya başlar.

Yükselme hırsı: Belli başarı dönemlerinden
sonra yönetici kadrolarda işlerin kendi beceri ve yetenekleri sonucu
elde edildiğini düşünür ve inanır. Herkesin peşinde olduğu başarı
formülünü ele geçirdiğini düşünen yönetici ufukta yeni başarılar görmek
ister. İş hayatının beklenmedik fırtınaları koptuğunda enginlere açılan
yönetici tek başına ve çaresizdir. Duygu ve düşüncelerindeki yükselme
hırsını denetleyemeyen yöneticinin kaçınılmaz sonu düşüş olabilir.

Aşırılık düşüncesi: Büyük şirketlerde gösteriş
ve debdebenin işin parçası olduğuna inanan yönetici, gösterişli, lüks
bir hayat sürmeye başlar. Gözler önündeki değişim kıskançlığa, iç
çekişmelere neden olabilir. İç çekişmeler oluşmaya başlarsa
yöneticileri gerçek hayattan, çalışanların sıkıntılarından ve
tüketicilerin isteklerinden koparabilir. Yükselme hırsı olan aday
“Nasıl daha iyi yaşayabilirim?” programı yapar. Aşırılığın pençesindeki
şirket düşüşe geçebilir.

Güç dengesi: Tepe noktaya gelen kişi kendini,
verilen olanaklarla en tepede görür. O her şeydir, öyle güçlüdür ki
neredeyse hasta bile olamayacaktır. Kimse ona karşı çıkamayacaktır,
kimse hayır diyemeyecektir. Böylece tek ve tepede olduğu için
arkadaşlarından, gruptan kopabilir, kendine yönelir. Aynı statüde
kalmazsa düşüş nedeniyle ağır travma yaşar.

Psikolog Dr. Işın AKI


Yoğun Olup Hayatı Kaçıran Vefasızlara
[/center]

"İşlerim çok. Başka hiçbir şeye bakamıyorum."
Bu lafı bir kişiden daha duyarsam, büyük
ihtimalle katil olacağım. Mailime iki satır bile cevap yazmayanlar "çok
yoğun"; bir şey anlatmak için söz verip haftalarca sesi çıkmayanlar
"çok yoğun"; benden başka herkes ama herkes çok yoğun.

"Aaa tabii; onun için konuşmak kolay. Evde
oturup yazıyor sadece. Çalışmaktan haberi yok." İstesem ben de "çok
yoğun" olabilirim. "Bugün şunu yetiştirmem lazım; yarın şuraya gidip
yazı konusu bulmam lazım, birkaç ay içinde romanımı bitirme planım var,
sarkmaması lazım, o lazım, bu lazım..."

Hayatı boş vermek istedikten sonra "yoğun"
olmaktan kolay mazeret yok ki. Hatta sadece yemek pişirip, alışverişe
çıkıp, dizi izleyip yaşayarak da "yoğun" olabilirsiniz.

"Sinemaya gidemem ki, bugün temizlik yapacağım." E yapma.
"Ay seni arayacaktım, hep aklımdasın ama işlerden başımı kaldıramıyorum ki..."
Kâinatın en saçma ve zekâ özürlü mazereti. Yani
"kafama uçan daire düştü, hastanedeydim" deseniz daha inandırıcı olur.
Normalde hiç kimse hayatının 24 saatini çalışarak geçirmez. En azından
yemek yemek, uyumak ve tuvalete gitmek için ara vermeniz gerekir. Ve bu
aralarda sevdiğiniz insanlarla en azından telefonda konuşabilirsiniz,
değil mi? Ben bir insana vakit ayırmamanın mazereti olarak "çok
çalışıyorum"u kesinlikle kabul etmiyorum. Eğer biriyle aylarca
görüşmüyor ve "işlerim var, ondan" diyorsanız, bunun iki anlamı vardır:

a) Ben aynı anda iki işi yapamam. Doğal olarak
çalışırken araya kimseyi katamam. Merdiven çıkarken çiklet de
çiğneyemem. Hayatım allak bullaktır. Zaman nasıl değerlendirilir
bilmiyorum.

b) Seninle görüşmek istemiyorum.
c) Ciddi anlamda işlerim yüzünden görüşemediğimizi sanıyorum. Bu mazerete gerçekten inanmışım. Kimi kandırıyorum ki?
(Son şıkkı kabul edecek babayiğit pek
bulunmaz.) Ve hiç kimse beni birinci şıkka inandıramaz. Çünkü biriyle
görüşmek isterseniz, mutlaka vakit ayırırsınız.

Bu aralar üst üste birkaç kişiyle bu "çok
çalışıyorum da; başka bir şeye bakamıyorum" muhabbetini yaşadım; konuya
o yüzden taktım. Bir insandan örnek vereceğim. Şu an için kendimi örnek
veremem çünkü "evde çalışan yazar" olduğum için kimsenin beni iş
konusunda ciddiye aldığı yok.
Neyse canım, bana ne? Ben yazıyor muyum? Yazıyorum. Paramı alıyor
muyum? Alıyorum. Gerisi beni hiç ilgilendirmiyor. Ama şunu da belirtmem
gerek. Öğrencilik hayatım boyunca hiçbir zaman derslerin, sınavların,
çalışmaların, zevklerimin önüne geçmesine izin vermedim. Benim için
okul her zaman ikinci plandaydı. Eğer çok sevdiğim bir film oynuyorsa,
yarınki sınava çalışmayı birkaç saat sonrasına erteledim ve filmi
izledim; canım ertesi günü ödev yetiştirmeye oturmadan önce gezmek
istediyse çıkıp gezdim; ders çalışmayı planladığım gece bir arkadaşım
"haydi sinemaya gidelim" dediyse herşeyi olduğu gibi bırakıp sinemaya
gittim. Çünkü benim için "sevdiğim insanlar" ve "kendime vakit
ayırdığım hayatım" herşeyden önemliydi. Hayatımda hiç kimseyi "çalışmam
gerek" diye geri çevirmedim. Bir arkadaşa "hayır, eve gideceğim"
dediysem, bu o anda eve gitmek istememden başka bir sebebe asla
dayanmadı. En önemli işin başında da olsam, bir dostum "seninle
konuşmaya ihtiyacım var" dediğinde ben tüm işleri bırakırım. Çünkü
hiçbir şey, çevrenizdeki sevgi ve sahip olduğunuz yüreklerden daha
önemli olamaz. Hayat kısacık, acayip bir şey. Hırslarla,
kıskançlıklarla ve eşek gibi çalışmakla bitirilemeyecek kadar da
değerli.

Elbette boş boş oturun demiyorum. Çünkü hayat aynı şekilde, boş boş
oturulmayacak kadar da değerli. Ama iş dediğiniz şey, sevdiklerinizle,
kendinizle, hobilerinizle geçireceğiniz zamanın tamamını çalıyorsa,
inanın bunda büyük bir terslik vardır. Kendini çalışmaya ciddi bir
biçimde adayan ve sevdiklerine zaman ayıramayacak kadar işlerine
gömülmeyi kendi özgür iradesiyle seçen kişiler de var tabii. Ben
böylelerinin asla evlenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ve bu,
kesinlikle tahammül edebileceğim bir kişilik tarzı değil.

Neyse, geçeyim örnek kişime: Ben ortaokul hayatım boyunca Soma´da yaşadım.
(Oradaki hayatım da alemdi aslında. Bir ara onu da yazayım...)
Anlatacağım kişi, bir arkadaşımın babası. (Ailecek de görüşüyorduk;
aynı apartmandaydık.) Adam her sabah en geç altıda işe gitmek
zorundaydı. (Mühendisti galiba. Maden ocaklarına çıkıp oradaki işleri
yürütüyordu.) Yani haftanın beş günü, ciddi anlamda "sabahın körü"
diyebileceğiniz bir saatte işinin başında olmalıydı. Bu durumda
erkenden yattığını ve hafta içi başka hiçbir şeye vakit ayıramadığını
düşünürsünüz, değil mi? En azından benim hayatımdaki "yoğun insanlar"
için bu çalışma tarzı "işe git, eve gel, yemek ye, uyu, işe git, eve
gel, yemek ye, uyu" düzenini gerektiriyor. Ve hafta sonları da "hafta
içinin yorgunluğunu bir türlü atamıyorum" diye evde yatarak
geçirilirdi. Aşırı yoğun çalışma temposu yüzünden bunlara laf da
söylenmezdi. Çünkü "çok çalışıyorum, görmüyor musun?" demeleriyle, her
türlü tartışma anında biterdi.

Peki arkadaşımın babası böyle mi yaşıyordu?
Büyük harflerle cevap veriyorum: HAYIR, ASLA... Akşam eve döndüğünde
sosyal hayatı başlardı. Yemek bazen evde, bazen bizim de dahil
olduğumuz dost topluluğuyla beraber dışarıda yenirdi. Sonra mutlaka
birinin evinde toplanılır; eğlence gırla giderdi. Bu adam işinin
dışındaki tüm vaktini
sevdikleriyle geçirir ve karısına asla yalnızlık hissettirmezdi. Hemen
hemen her hafta sonu mutlaka ya Dikili´ye ya da Aliağa´ya yemeğe
giderdik.

Asıl çarpıcı örneğimi daha vermedim. Haftanın her günü sabah altıda
işte olan ve akşam hava kararınca eve gelen bu adam, (bazen
cumartesileri de çalışıyordu galiba) evlilik yıldönümünde karısını
Soma´ya iki saat uzaklıkta olan İzmir´e götürdü. Hayır, hafta sonu
değil. BÜTÜN GÜN çalıştığı bir günün akşamında eğlenmek için gittiler
ve gece yarısını geçe döndüler. Ertesi gün de bu adam tekrar sabahın
köründe işine gitti!!!


Hiç kimse bana hiçbir şey için "çok meşgulüm, çok yoğunum, vaktim yok
da ondan" gibi bir mazeret sunmasın. Ben inanmıyorum. Eğer biri beni
aramıyorsa, aramak istemediği içindir. Eğer benimle görüşmüyorsa,
görüşmek istemediği içindir. Ben başka HİÇBİR mazereti kabul etmiyorum.
Son örneğimin ardından bu yazıyı bitirebilirdim. Çünkü gerçekten başka
hiçbir lafa gerek yok. Vakit ayırmak istersen, istediğin herşeye ve
herkese vakit ayırabilirsin. Ama müsaadenizle ben bu konuyla ilgili
söylenmiş ve gerçekten çok hoşuma giden sözlerden de bir demet sunmak
istiyorum. Bunları herkesin çerçeveleterek duvarına asması gerek. "İşim
var, vaktim yok" diye saçmalamaya ve daha da korkuncu bu saçmalığa
kendimiz de inanmaya başlarsak acilen okuyup kendimize geliriz:

- İşinizin çok önemli olduğunu düşünüyorsanız,
bu sinirlerinizin ciddi biçimde bozulduğunun en açık göstergesidir.
(Bertrand Russell)

-İşini her şeyden önemli sayarak günde sekiz
saat çalışan, sonunda çalıştığı yerin başına geçer ve günde aynı hızla
yirmi dört saat çalışmaya mahkum olur (Robert Frost)

-Mutluluğun formülü, gerektiğinde önemsiz şeylerle meşgul olabilmektedir. (Edward Newton)
-Bitap bırakan günlük yaşam, ancak bir aptalın karşılaşabileceği bir hayat krizidir. (Anton Çehov)
-Eğer boş zamanınız yoksa, ruhunuzu kaybediyorsunuz demektir.(L.P.Smith)
-Kalitenizin ölçüsü, boş zamanlarınızda ne
yaptığınızdır. Medeniyetlerin kalitesi de insanlara sağladığı boş zaman
ve bunun kalitesi ile ölçülür. (Irwin Edman)

-Babam bana çalışmayı, fakat işin esiri
olmamayı öğretti. Şimdi okumanın, hikaye anlatmanın, şakalaşmanın,
konuşmanın ve gülmenin iş kadar; hatta ondan da önemli olduğunu
biliyorum. (Abraham Lincoln)

-Boş zamanı iyi değerlendirmek, çok ciddi bir sorumluluktur. (William Russell)
VE BENİM FAVORİM:
"Yeterli zamanım yok deme. Büyük insanların da günleri 24 saattir..."
CAN DÜNDAR
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Başarının Düşmanları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
WWW.SHTR.BEDAVAFORUM.BİZ :: Kişisel Gelişim :: Kişisel Gelişimle İlgili Makaleler , Kaynaklar , Öyküler-
Buraya geçin: