WWW.SHTR.BEDAVAFORUM.BİZ Sessizliğin Bozulduğu Yer |
|
| ONLAR DA BİR ZAMANLAR ÇEKİRGEYDİLER! | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
teslascan
Mesaj Sayısı : 244 Kayıt tarihi : 17/02/09
| Konu: ONLAR DA BİR ZAMANLAR ÇEKİRGEYDİLER! Çarş. Şub. 18 2009, 23:13 | |
| ONLAR DA BİR ZAMANLAR ÇEKİRGEYDİLER! Yazan: can dündar Hey gidi günler!
Bu hafta gelen bir kitap, beni 30 yıl önceye, Hey dergisiyle canlanan ilkgençliğime götürdü
Henüz 14-15 yaşındaydık. Liseye yeni başlamıştık. Türkiye’nin altı üstüne gelmemişti henüz... Silah ve kan sokaklarda boy göstermemişti. 1970’lerin ortalarıydı.
Yeni yeni müziğe kulak kabartıyorduk. Harçlıklarımızı biriktirip 45’lik plaklar alıyor, plakçılara liste verip kaset doldurtuyorduk.
"İstekçilik" denen bir adet vardı. Radyoda çalınmasını istediğimiz şarkıların adlarını süslü kartpostallara yazıp TRT’nin gözde müzik programlarına yolluyor, sonra da saati gelince radyo başına geçip heyecanla adımızın okunmasını, isteğimizin çalınmasını bekliyorduk:
"Fransa’dan Müzik... Şimdi Ankara’dan Can ve Merve’nin isteğini yerine getiriyoruz: Jeane Manson’dan Avant de Nous Dire Adieu..." Eurovision yarışmalarını izliyor, "Gece ve Müzik"le uykuya çekiliyor ve her çarşamba bayiye koşup Hey Dergisi alıyorduk.
Hey, Milliyet’in gençlik dergisiydi. Müzik piyasasının efsanesiydi. Yeni popçular için Hey’de haber, hele de kapak olmak rüştünü ispat etmek demekti. Piyasayı Hey’den izliyor, Hey’in verdiği posterleri duvarlarımıza asıyor, Hey’in ilan sayfalarından haberleşiyor, kurduğumuz fan kulüplerin toplantılarını, çaylarını Hey’den duyuruyorduk.
Hey’in listesi, müzik aleminin termometresiydi. Erkin Koray "Fesupanallah"ı çıkarmış ve liste başı olmuşsa, gençliğin gönlünde taht kurdu demekti.
Hümeyra’nın "Sessiz Gemi"sinden de, Esmeray’ın "Gel Tezkere"sinden de, Füsun Önal’ın "Ah Nerede"sinden de oradan haberdar olmuştuk.
İskender Doğan’lar, Yeliz’ler, İlhan İrem’ler, Semiha Yankı’lar, Tanju Okan’lar, Selçuk-Rana Alagöz’ler, Üç Hürel’ler, Modern Folk’lar, Kurtalan Ekspres’ler, Beyaz Kelebekler hayatımıza giriyor, kulaklarımızda yer ediyordu. Alpay "Eylülde gel okul yoluna / konuşmadan yürüyelim / gireyim koluna" diyor, biz yürekler Selanik, okul yoluna koyuluyorduk.
Delikanlarla heyheylendiğimiz o günlerde Hey’di pusulamız... Geçen hafta Hey’i Hey yapan isimlerden Hulusi Tunca’nın "Hey Gidi Günler" kitabı (C Blok, Eylül 2007) çıkagelince o eski yıllar, eski sesler, eski melodiler çınladı kulağımda...
Sayfaları çevirdikçe, takvim yapraklarını geri çevirir gibi oldum. Oradaki anılardan bir kısmını, 70’lerin hatrına, sizlerle paylaşmak istedim.
EDİP AKBAYRAM
Yılın ümit veren erkek şarkıcısı 1973 Mayıs’ından bir reklam: "Yılın Ümit Veren Erkek Şarkıcısı Edip Akbayram güçlü yapıtlarla sizlere sesleniyor: Dumanlı Dumanlı Oy Bizim Eller..." Çiçeği burnunda şarkıcı kişisel başarı öyküsünü anlatıyor Hey’e; 1 yaşında çocuk felci geçirdiğini, dört ay yattıktan sonra ilk adımında yere yığıldığını ve o günden sonra Aksak lafıyla nasıl dünyasının yıkıldığını... "O gün kendi kendime yemin ettim" diyor: "Mutlaka başaracaktım. Yüzüme kapıları kapayanlar kapıma gelecekti." Liseyi bitirince Gaziantep’ten Doğu Ekspresi’ne binip İstanbul’a geliyor. Üniversite sınavına girip, bu arada düğün salonlarında şarkı söyleyerek geçimini sağlamayı planlıyor. Elinde bir bavul, cebinde biraz para ve kendisini terk eden sevgilisinin fotoğrafı var. Düğün salonlarını dolaşıyor. "Şarkı söylerim, gitar, davul çalarım" diyor. Kapılar yüzüne kapanıyor. Onlar Ahmet Özhan, Ümit Tokcan gibi "eli ayağı düzgün" star arıyorlar. Ama yılmıyor. 1972’de Altın Mikrofon Yarışması’na "Kükredi Çimenler" şarkısıyla katılıyor. 12 finalist arasına giriyor. Gazetede resmi çıkınca babasından bir telgraf geliyor: "Dile benden ne dilersen." "5 bin lira" diliyor Akbayram... O parayla kendine elbise ve ayakkabı alarak Anadolu turnesine çıkıyor. Ve kazanıyor yarışmayı... Ardından Hey’in "Yılın Ümit Veren Erkek Şarkıcısı" ödülü geliyor. Önündeki duvar böylece yıkılıyor. Hey "Şimdi tek bir isteği var" diyor: "Kendisini sanatçı olarak değil, Antepli Edip olarak sevecek bir kız bulup dünyaevine girmek ve o kızla 6 çocuk dünyaya getirmek..."
KIBRIS ÇIKARMASI İÇİN NE DEDİLER?
"Orduya katılmaya hazırım" Hey, Ağustos 1974’te, Kıbrıs çıkarması günlerinde radyolarda şarkıları çalınan şarkıcılara savaşla ilgili görüşlerini sormuş. Bakın ne demişler: Ayten Alpman: Deli gibi heyecanlıyım. Özel bir yatım olsa atlar giderdim. Gönüllü hemşire olarak orduya katılmaya hazırım. Bugün Hava Kuvvetleri Kurumu’na 50 bin lira bağışta bulundum. Radyodan devamlı çalınan "Memleketim"i oradaki Mehmetçiklerin huzurunda canlı söylemeyi çok isterdim. Cem Karaca: Şu anda ateşkes olduğunu duydu. Üzgünüm. Çünkü ben oldu bitti "peace" (barış) sözüne inanmadım. Bağımsızlığını kan dökerek koruyan bir ulusun çocuğuyum. Bağımsızlığımıza herhangi bir tehdit söz konusu olduğunda bütün Türk ulusu gibi kanımı dökmeye hazırım. "Hasan Kalesi" ve "Dadaloğlu" gibi gerçek kahramanlık türküleri radyomda çalınırken ağladım. Gönüllü olarak askere gitmek için bugün şubeye başvuracağım. Erol Büyükburç: Tanrı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yardımcı olsun. Askerliğimi topçu olarak yapmıştım. Çok iyi top kullanır, en az atalarım kadar da iyi ata binerim. Son Samsun konserimizin tüm gelirini Türk Silahlı Kuvvetleri’ne verdik. Sevinçliyim. Heyecanım sonsuz. Muazzez Abacı: Evimde elim kolum bağlı, radyo başında oturmaktansa, cephede bir çadırda hemşire olarak görev almayı çok isterdim. 50 bin liralık bağışta bulundum. Girne’de askerlerimize moral konseri vermek için Genelkurmay’dan izin istedik. Eşim de gönüllü asker olmak için şubeye başvurdu.
SEZEN AKSU
Şansı tutmayan İzmirli kız 1976 Mayıs’ı... "İzmirli Kız" Sezen Aksu, "Yılbaşı Özel Eğlence Programı"nda TRT ekranına çıkıp "Haydi Şansım"ı söyleyeli henüz 1,5 yıl bile olmamış. Ama o 1,5 yılda sesi soluğu çıkmamış. Çünkü Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde derslere gömülmüş. O arada bir de evlilik yapmış. İzmir’de bir güzellik enstitüsü açmış. Böylece müzik piyasasından tamamen kopmuş. Tam o aralar Hulusi Tunca’yla İstanbul’da, Unkapanı Plakçılar Çarşısı’nda, Şahinler Plak’ta buluşmuşlar. "İzmirli kız" saçı ve giyim tarzı ile kendini büsbütün yenilemişmiş. Yeni bestesi "Yaşanmamış Yıllar"ı söylüyormuş. Plağın arkasındaki şarkı "Kusura Bakma" imiş. Röportajı okuyoruz. İlk plakta "Haydi Şansım" dediği halde şansının tutmadığından yakınıyor Sezen... Ama yılmadığını, şansını bir kez daha denemeye karar verdiğini söylüyor. Hey’e bakılırsa eşinin doktora yaptığı Kanada’ya gidecek ve üç yıl orada kalacakmış. Ne hayal!
BÜLENT ERSOY
İkinci erkek assolist Hey, 1974 sonunda sahnelere Zeki Müren’den sonra bir erkek assolistin daha geldiğini müjdeliyor: Bülent Ersoy... Uzun röportajın bir yerinde Ersoy’a "ilk erkek assolist"le ilgili fikri soruluyor. Şöyle cevap veriyor: "- Estağfurullah efendim. Evet, bendeniz Zeki Müren beyefendiden sonra Türkiye sahnelerine çıkan ikinci erkek assolistim. Bu durum benim Zeki Bey’e rakip olacağım şeklinde dedikoduların çıkmasına sebep olmuş. Şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, benim yönümden bir rekabet sözkonusu olamaz." "- Kadın assolistlerden farkınız nedir?" "- Kadın sanatçı gerek dekolte tuvaleti, gerek makyajı ve gerekse dişiliğiyle dinleyenleri kendisine kolaylıkla bağlayabilir. Erkek sanatçının ses ve sanat özellikleri birinci plandadır. Yani işi daha zordur kadın sanatçıya oranla..."
KENAN DOĞULU
Ninni yerine gitarla büyüyen bebek 31 Temmuz 1974... Hulusi Tunca bu kez "Milli Orkestra"nın "milli solist"i Yurdaer Doğulu’nun öyküsünü anlatıyor. Çocukluğundan beri sürekli ev değiştirmiş Doğulu... Önce Adana’dan Ankara’ya, oradan da İstanbul’a göçmüş. Evlendikten sonra oğlu Ozan doğunca dünyalar onun olmuş. Ozan iki yaşına geldiğinde eşi Serpil hanım yeni bir evlat müjdesi vermiş. Kadronun kalabalıklaşacağı anlaşılınca bu kez de Cihangir’den Bakırköy’e taşınmışlar. Derginin haberine göre orada doğan ikinci oğullarının adını Kenan Cihan Doğulu koymuşlar. Yurdaer Doğulu hem ev işine hem de yeni doğum yapan eşine yardım ediyormuş. Gerisini Hey’den okuyalım: "Kolları sıvadı Yurdaer Doğulu ve işe girişti. Yemek desen yapmış, bulaşık desen yıkamış, temizlik desen üstesinden gelmişti. Bekarlık günlerinden farklı olarak iki canlı daha vardı şimdi ortada: Birisi 2,5 yaşındaki Ozan’ı, ikincisi falanca günlük Kenan Cihan’ıydı. Tek zoruna giden şey de ninni söylemekti. Ama onun bir teklifi vardı: Ninni yerine gitar çalsam olmaz mı? Kenan Doğulu’daki şu şansa bakar mısınız? Hangi bebek, milli bir gitaristin gitarının tellerinden dökülen nağmelerle büyümüştür bugüne kadar?" Keşke Hey yaşasa da görebilseydi, o sözünü ettiği gitarın, o bebek üzerinde yarattığı etkiyi... Kaynak : Milliyet | |
| | | | ONLAR DA BİR ZAMANLAR ÇEKİRGEYDİLER! | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|